Türk Vatandaşlığından Iskat Sonucu Miras Hakkı
Av. Zeynep İNAN
Türk vatandaşlığını kaybeden kişiler kayıp anından itibaren yabancı statüsüne sahiptir. Anayasamıza göre temel hak ve hürriyetler yabancılar açısından milletlerarası hukuka uygun olarak ve kanunla sınırlandırılabilir. Mülkiyet hakkı olan temel hak da yabancılar bakımından kanunla ve milletlerarası hukuka uygun olarak sınırlanabilir.
Vatandaşlık Kanunumuzda; 1869 tarihli ve 1044 sayılı Tâbiiyeti Osmaniye Kanunnamesi, 23 Mayıs 1928 tarihli ve 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu; 11 Şubat 1964 tarihli ve 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu ve 29/5/2009 tarihli ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunudur.
İzin almaksızın kendi istekleriyle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazanmış bulunanların Türk vatandaşlıklarının kaybettirilmesine, – kendilerinin Türk vatandaşlığını muhafaza iradelerine bakılmaksızın-karar verilebilmektedir (VatK m.25 I/a).[1]
Yabancı bir devlet vatandaşlığını izin almaksızın kendi isteğiyle kazandığı için Türk vatandaşlığı “kaybettirme” işlemine tabi tutulup yabancı statüsüne girenler arasında bir farklılık meydana getirmemiştir. Statüleri aynıdır, yani yabancıdırlar ve artık yabancıların hukuki statüsüne tabidirler (VatK m.29 c.l). İkamet, çalışma, miras, taşınır ve taşınmaz mal iktisabı ile ferağı gibi konularda, Türk vatandaşlığı kanununa göre, aralarında her hangi bir fark olmaksızın, yabancılara tanınan haklardan aynen istifade ederler. Bununla beraber Yargıtay, zaman zaman verdiği kararlarla bu sistem hakkında tereddütlerin doğumuna sebep olmuştur. Yargıtay’ın, izinsiz olarak yabancı bir devlet vatandaşlığına geçtiği için Türk vatandaşlığından atılan (iskat olunan/kovulan) şahısların Türkiye’de mülk edinme ve mirasçı olabilme hakkını ortadan kaldıran 21 Şubat 1298 (1881) tarihli bir kanuna dayanarak verdiği kararla bu tereddütleri, en azından uygulama alanında, ortaya çıkarmıştır. Ancak, sözü edilen bu kanunun yürürlükten kalkmış olduğunda doktrinde herhangi bir şüphe yoktur. Bugünkü Türk vatandaşlık hukuku sisteminde her ne sebeple olursa olsun Türk vatandaşlığını kaybedenler için miras hakkından mahrumiyet söz konusu değildir. Aralarında olsa olsa, bir ahlaki değerlendirme farkı olabilir[2]
İzin almak suretiyle Türk vatandaşlığından çıkarak, yabancı bir devlet vatandaşlığını kazananlar veya izinsiz kendi istekleriyle yabancı bir devlet vatandaşlığını kazandıkları için Türk vatandaşlığı kaybettirilenler, Türk vatandaşlık hukukuna göre “yabancı” kabul edilirler. Türk hukukunda yabancıların tabi olduğu statüye tabi olurlar. Her yabancı gibi, mirasçılık hakkına da prensip olarak sahiptirler.
1298 tarihli kanunun, (1928) TVK. tarafından yürürlükten kaldırılıp kaldırılmadığı hakkında; Osmanlı vatandaşlık mevzuatında, vatandaşlıktan iskat sebebi olan, vahamet derecesi farklı sadakatsiz eylemlerin tâbi oldukları müeyyide bakımından belirmiş dengesizlik, (1928) TVK.tarafından bertaraf edilmiş bulunmaktadır.
1298 tarihli kanunun, cumhuriyet dönemi medenî hukuk sistemine ve yabancılar hukuku esaslarına aykırı düşmesi sebepleriyle, 864 sayılı Tatbikat Kanununun 43’üncü maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılmış sayılması gerektiği, (1928) TVK ve 2644 sayılı Tapu Kanunlarında ise, böyle bir mahrumiyet sonucu doğurabilecek hükümlere yer verilmediğinden, Medenî Kanunun yürürlük tarihi olan 4 Ekim 1926’dan sonra Türk vatandaşlığından iskat edilmiş kimseler hakkında 1298 tarihli kanunun uygulanması diye bir konudan söz edilemeyeceği sonucuna, sonucun ortaya koyduğu bir başka gerçek de, 4 Ekim 1926 tarihinden beri, Türk vatandaşlığından iskat edilenlerin temellük ve tevarüs haklarından mahrum kılınmalarını gerektiren hiç bir kanun hükmünün pozitif hukukumuzda bulunmadığıdır.[3]
YARG. HGK., 24.2.1965 (E. ll/D-2, K. 79) m
- Yargıtay İkinci Hukuk Dairesince: (Tâbiiyetten iskat edilen kimseler artık Türk mahkemelerinde gayrimenkul iktisabına müteallik hiç bir talepte bulunamayacakları gibi Türk kanunlarına göre de bir türkün mirasçısı olamazlar.
- Mahkemece, dâvâlıların Türk vatandaşlığından koğulmuş bulunmaları, onların mirasçılık haklarını ortadan kaldıramayacağı kabul olunarak dâva reddedilmiş ve Yargıtay özel dairesince mahkemenin bu hükmü: (21 Şubat 1298 tarihli Yasa hükümleri karşı sında, Türk vatandaşlığından koğulan kişilerin bir Türkün miras çısı olamayacakları) gerekçesiyle bozulmuştur. Sonuç olarak, orada yazılı özel sebepten ötürü yurttaşlıktan koğma cezasına uğrayanlar Şubat 1298 tarihli ek yasa gereğince Türkiye’de mal edinme ve miras haklarından yoksun olurlar.
- 1298 tarihli yasanın, o zamanlar yürürlükte bulunan (ihtilâfı dâr)ın, yani yurttaşlık ayrılığının mirastan yoksun bırakma sebeplerinden bulunması ilkesine dayandığı, bugün bu ilkenin Medenî Kanunla kaldırılmış olduğundan 1298 tarihli yasanın zımnî olarak kalkmış sayılacağı düşüncesi de doğru değildir; zira (ihtilâfı dâr), her ne sebebe dayanırsa dayansın, mirasçı olmaya engel sayıldığı halde 1298 tarihli yasa, yurttaşlıktan çıkarmanın tek bir sebebi üzerine hüküm koymuştur ki, bu sebep, bir çeşit sadakatsizlik, bir çeşit ihanettir.
YARG. 2.HD., 26.6.1973 (E. 3425, K. 4214)
‘1298 tarihli kanun 403 sayılı Kanunun 46. maddesi ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 38. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olmakla beraber, bu hükümlerin ilgayı kabule elverişli olmadığı düşünülse bile, başka bir sebeple de zımnî bir ilganın mevcut olduğu inkâr edilemez. Zira; mevcut bir kanunda yer alan hükümler sonradan çıkan bir kanunda yeni baştan düzenlendiği takdirde, önceki kanun zımnen ortadan kaldırılmış sayılır. İlk hükmün özel bir kanun olması ve sonradan çıkan kanunun genel nitelik taşıması buna engel değildir. Bu bakımdan 1298 tarihli kanun en geç 403 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 11.2.1964 tarihinde ömrünü tamamlayıp yürürlükten kalkmıştır.
Vatandaşlıktan ıskat, kişiyi miras hakkından mahrum bırakamaz. Çünkü; Medenî Kanunun 520. maddesinde mirastan mahrumiyet sebepleri arasında bu ve buna benzer hüküm yoktur (Prof. Dr. Erdoğan Göğer, Türk Tâbiiyet Hukuku, 1973, sahife 144-145). Diğer taraftan vatandaşlıktan ıskat edilen kişilerin mallarının Hazinece tasfiye edileceğine ilişkin 403 sayılı Kanunun 35. maddesindeki hükmün, Türkiye’ye dönemeyen kişinin hukukunu korumak için Öngörülen bir tedbirden ibaret olduğu, hiç bir suretle müsadere ve cezaî nitelik taşımadığı aşikârdır. Neticeten 403 sayılı Kanunun ve Medenî Kanunun 520. maddesi karşısında vatandaşlıktan ıskat, mirastan mahrumiyeti gerektirmeyeceğinden’
Yargıtay’ın, izinsiz başka devlet tâbiiyetine girdikleri için Türk tâbiiyetinden ıskat edilenlerin Türkiye’de mal edinme hakkından mahrum bulundukları sonucuna vardığı kararlarından anlaşılan husus, yine Hukuk Genel Kurulunun 24.2.1965 tarihli kararında da açıkça belirtildiği gibi, daha sonra yürürlüğe girmelerine rağmen 1298 tarihli kanuna göre genel nitelik taşıyan kanunlar tarafından 1298 tarihli kanunun üstü kapalı olarak yürürlükten kaldırılmış sayılamayacağı gerekçesine dayanıldığıdır. Zaten, Hukuk Genel Kurulunun kanısına uygun olarak, anılan ıskat sebebinin bir sadakatsizliğin ifadesi olmak bakımından ağırlıklı müeyyideye bağlandığı görüşü benimsenecek olursa, örneğin, Türkiye Cumhuriyetinin iç ve dış güvenliğini bozucu faaliyette bulunmak dolayısıyla vatandaşlıktan ıskat edilenler (1964 TVK’ye göre çıkarılanlar) hakkında aynı ağırlıkta bir müeyyidenin yokluğu nasıl açıklanabilir? 151 Binaenaleyh, 1298 tarihli kanunun kapitülasyonlar ortamına bağlı nedeninin tarihe mal olmuş bulunduğunu kabulden başka çare yoktur. [4]
Kanunlarımızda, (1928) TVK veya (1964) TVK gerekse 5901 sayılı kanunumuzda vatandaşlıktan çıkarılanların mal edinme hakkından mahrumiyetini gerektiren herhangi bir hüküm de yer almamaktadır. Anayasal güvenceye bağlanmış yabancılar hukuku alanında, yabancıların mülkiyet ve miras hakları, ancak milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.
1298 tarihli kanun, ne sevk amacı bakımından, ne de konuyu düzenleyiş tarzı bakımından cumhuriyet dönemi mevzuatı karşısında yürürlüğünü muhafaza ettiği kabul edilebilecek bir kanundur. Gerçek olan, Medenî Kanunumuzun yürürlüğe girdiği 4 Ekim 1926’dan itibaren bu kanunun yürürlükten kalkmış bulunduğudur.[5]
Yargıtay Genel Kurulu 24.2.1964 tarihli E, II ; D-2 K,79 sayılı kararıyla çoğunlukla 1298 tarihli kanunun yürürlükte olduğuna karar vermiştir Prof. Unat’ın 1312 sayılı Vatandaşlık Kanunumuzun 15. maddesinin 1298 tarihli yasayı zımnen kaldırıldığı görüşünü benimsemek gerekir. Söz konusu 15. madde «23 mayıs 1927 tarih ve 1041 numaralı kanun ahkâmı müstesna olmak üzere işbu kanuna mugayir bilcümle ahkâm mülgadır» demektedir.
1312 sayılı Vatandaşlık Kanunu ise «mezuniyet istihsal etmeksizin vatandaşlık değiştirmeyi işkalla cezalandırmakla beraber bunların istimlâk ve miras hakkından mahrum bulunduklarına dair bir hüküm ihtiva etmemekte bilâkis 1298 tarihli kanunun bu şekildeki hükmünü, mezuniyet almadan tâbiiyet değiştirmeyi de içine alan bütün ıskat edilenler için bunların malları Hükümetçe tasfiye olunur.» diyerek yumuşatmaktadır. Hele 1964 tarihli Vatandaşlık Kanunu «Türk vatandaşlığından çıkma izni almaksızın kendi istekleriyle yabancı bir devlet vatandaşlığı kazananlar artık çıkarma (ıskat) cezası ile değil de daha yumuşak olan ‘kaybettirme’ cezası ile cezalandırılır ve ‘ ikamet, gayrimenkul edinme ve ferağı, miras çalışma gibi konularda ancak Türk Kanunlarının yabancılara tanıdığı haklardan faydalanabilirler’ der hatta daha ağır çıkarma ( ıskat) cezasına uğrayanlara dahi müsadere değil de malların‘ hazinece tasfiye edilip bedellerinin kendi nam ve hesaplarına milli bir bankaya yatırılması’ uygulanırken 1298 yasasının sırf mezuniyet istihsal etmeden vatandaşlık değiştirenlere mahsus miras ve istimlak hakkından mahrumiyet hükmünün devam ettiğini iddiaya kanaatimizce artık imkan yoktur. [6]
Sonuç olarak, Her ne kadar izinsiz olarak yabancı bir devlet vatandaşlığına geçtiği için Türk vatandaşlığından çıkarılanların Türkiye’de mülk edinme ve mirasçı olamayacağına ilişkin 1298 sayılı yasanın kaldırılmadığı iddia edilerek kararlar verilmiş ise de daha sonra bir çok Yargıtay kararında bu kanunun 1964 sayılı yasa ile mülga olduğunun kabulü gerektiği doktrinde ve içtihatlarda belirtilmiştir. İzin almaksızın Türk vatandaşlığından çıkarılanlar gerek 1964 sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu gerekse de 5901 sayılı güncel kanunumuzda Türk vatandaşlığını kaybettiği için yabancı statüsüne tabidirler.
Mülkiyet Hakkı Anayasa madde 35’e göre ‘Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.’ Denmek suretiyle mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceğini, madde 16 ya göre yabancıların durumu ’ Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.’ denilmek suretiyle milletlerarası hukuka uygun olması gerektiği benimsenmiştir. İster izinle ister izinsiz Türk vatandaşlığını kaybedenler statü olarak yabancı statüsünde kabul edilir ve yabancıların tabi olduğu Türk kanunlarının yabancılara tanıdığı miras, seyahat, taşınır ve taşınmaz mal iktisabı gibi haklardan faydalanabilirler.
[1] NOMER Ergin, Yabancı Devlet Vatandaşlığını Kazanan(Eski) Türk Vatandaşlarının Mirasçılığı, sy.171
[2] NOMER Ergin, Yabancı Devlet Vatandaşlığını Kazanan(Eski) Türk Vatandaşlarının Mirasçılığı, sy.172
[3] ARAT Tuğrul, Türk Vatandaşlığından Iskat Edilen Kişilerin Mülkiyet ve Miras Hakları, sy.309-310
[4] ARAT Tuğrul, Türk Vatandaşlığından Iskat Edilen Kişilerin Mülkiyet ve Miras Hakları, sy.351
[5] ARAT Tuğrul, Türk Vatandaşlığından Iskat Edilen Kişilerin Mülkiyet ve Miras Hakları, sy.357
[6] Prof. Dr. Yılmaz Altuğ, Yabancıların Türkiye’de Hak ve Tasarrufları, sy. 369-370